25 Haziran 2014 Çarşamba

En Sevdiğim

KAPANIŞ KONUŞMASI / Emrah Serbes
İnsan en az üç kişidir. Kendisi, olmak istediği kişi ve aradaki farkta yaşayan üçüncü. En sahicisi de bu üçüncüdür. Olmak istediğin kişiden kendini çıkardığında, aradaki farkta yaşayan kişidir en çok sana benzeyen. Ne kendin kadar huzursuz ne de olmak istediğin kişi kadar hayalidir o. Yine bu yüzden iki insanın birbirine âşık olması en az altı kişi arasında geçen bir hadisedir. Hangi kişiliğinin hangi kişiliğe, hangi parçanın hangi parçaya özlem duyduğunu çözemediğinde, içmeyi unuttuğun sigara parmaklarını yakana kadar karşı duvara bakarsın.

Ve o zaman anlarsın hayatının uzun zamandır neden başka birinin hikâyesiymiş gibi gözükmeye başladığını. Sokak lambalarının ölgün ışıkları karanlık odalara vurduğunda, duvar saatinin tik taklarından başka ses yokken yanında, sanki bir tek sana açıklanmayan bir sır varmış gibi beklerken anlarsın aslında boşa beklediğini. Tünelde sana yol gösterecek rehberin, karanlıktan başka bir şey olmadığını anlarsın. Anne diye ağlayan çocukların aradığının çoğu zaman şefkatli bir baba olduğunu anlarsın. Çekip gitmek isterken görünmez bir elin seni nasıl durdurduğunu anlarsın.

Kırk yaşında ama altmış gösteren adamlara daha dikkatli bakarsın o zaman. Kahvelerin dışarıyı göstermeyen isli camlarına. Berduşlara ve kör kedilere bakarsın. Gözbebekleri kaymış esrarkeşlere. Suyun üstüne çıkmış ölü balıklara. Havada asılı gibi duran yırtıcı kuşlara daha dikkatli bakarsın.

Çabalarının sonuç vermediğini gören umutsuz insanların bakışlarıyla ancak o zaman buluşur bakışların. Bir yağmur çaktırmadan dindiğinde. Bir gün çenesi ağzının içine kaçmış dişsiz ihtiyarlardan birinin de sen olabileceğini bilirsin artık. Bir gece ansızın, yapayalnız ölmekten korkarken, cesedimi komşular mı bulacak yoksa sayım memurlarımı diye düşünürken hissedersin göğüs kafesinde her gün biraz daha büyüyen, kimsenin kapatamayacağı o boşluğu. Bir kokuya sarılma isteğini. Bir ömür gibi geçmiş zor, uzun günlerden sonra anlarsın ruhunu zehirleyen karmakarışık düşünceleri. Büyük heyecanlardan sonra çöken bitkinlikleri. Kimsenin bulutlara bakmadığı bir şehirde bir lafı döndürüp dolaştırmadan anlatmanın imkansızlığını. Belki de insanın ne anlatacağını bilemediğinde şair olduğunu anlarsın.

Gözyaşların kurumadan gülmeye başlarsın o zaman. Çünkü bilirsin ki seni artık kimse kandıramaz kolay kolay. Mutsuz insanları kandırmak zordur çünkü. Hayata her zaman kuşkulu gözlerle bakan, mutsuz insanları kandırmak, herkes bilir bunu, çok ayıptır çünkü.

14 Haziran 2014 Cumartesi

Çizik-trip


Çizik-trip


Guaj / Wine




Fısıltı/ Whisper


Çizik-trip











Çizmek

    Çizim,  iz bırakma telaşesidir bir bakıma.
    İmgeleri aktarma süreci görsel ifadelendirmeyi yapabilmek  imgelerin fazlalığına ya da azlığına göre değişir. Görsel ifadeyi güçlendirmek çevreye daha dikkatli bakmakla yani gözlemle mümkündür.
    Görmek dış dünyayla bağlantı kurmamızı sağlayan bir yetidir. Bu bağlantıyı çizim ile yüzeye aktarma işi ise yalnızca görmekle ve el becerisiyle alakalı değildir. Önemli olan zihindekileri, yerli yerinde kullanma için bir süzgeçten geçirerek aktarmaktır.
    Görmek yetmez. El göz koordinasyonunu sağlamak için çizim gereklidir. Çizilen her şey çoğunlukla bizim bir parçamız haline gelir. Parçaları doğru birleştirme ile kompozisyonu ve kendimizi tamamlarız.
    İmgeleri süzgeçten geçtikten sonra süzülenler farklı olacaktır. Bu doğaldır ki yaşantılar,kültürden kültüre değişim göstermektedir. Çizmek işi çeşitliliğin varlığını gösterebildiği mükemmel alanlardan biridir.

Kuru pastel




Ortalık karışık












Tasavvuf temalı bişiler






Çizik-trip




4




13 Haziran 2014 Cuma

Eğitim mi? Cibilliyet mi ?

 Birkaç yıl önce bir hikaye anlatmıştım.Ne hikmetse konuştuğum anlara denk gelmiş. Birkaç yıl sonrası için. Belki hatırlanmıyordur. Bir işin olmayışı ya da yapmayışım aynıları tekrarlanmasın diyedir.Hikayemiz şöyleydi.

Padişah vezire sormuş; - Vezir ! demiş.
- Eğitim mi önemli ? Cibilliyet (huyu suyu) mi ?
Vezir düşünmeden cevap vermiş,
- Cibilliyet padişahım !
Padişah memleketin dört bir yanında tellallara çağrı yaptırmış,
"Duyduk duymadık demeyin ! En iyi hayvan eğiticisine yüz kese altın !"
En iyi hayvan eğiticisi padişahın karşısına çıkartılmış;
Padişah hayvan eğiticisine sormuş;
- Bir kediye tepsiyle servis yapmayı ne kadar zamanda öğretebilirsin ?
- Altı ayda öğretirim padişahım demiş eğitici...
Altı ay süre geçtikten sonra eğitici huzura alınmış. sormuş padişah;
- Eğittin mi ?
- Evet padişahım eğittim öğrettim demiş eğitmen.
Saray erkanı toplanmış; kedi elinde tepsiyle servis yapmaya başlamış. Tam vezirin önüne gelmiş padişah yine sormuş vezire,
- Vezir ! demiş, eğitim mi önemli cibilliyet mi ? demiş ve;
Vezir henüz padişahın sorusuna cevap vermeden önce cebinde sakladığı fareyi yere bırakmış padişah...
Kedi elindeki tepsiyi fırlattığı gibi farenin peşinde koşmaya başlamış...
Tabii ki altı aylık eğitim de boşa gitmiş...
Vezir cevap vermiş;
- Cibilliyet Padişahım !

12 Haziran 2014 Perşembe

Ok Yay

      Yay hayattır: Bütün enerji ondan gelir. Ok bir gün mutlaka terk edecektir. Hedef ise uzaklardadır. Ama hayat her zaman sizin yanınızda kalır, bu yüzden ona nasıl iyi bakacağınızı bilmeniz gerekir. Durgun kalacağı dönemlere ihtiyacı vardır -her daim kuşanılmış ve gerilmiş halde tutulursa gücünü kaybeder. Bu yüzden gücünüzü tazeleyebilmek için dinlenmeyi kabul etmelisiniz. Böylece yeniden yayı germek için asıldığınızda gücünüz eksiksiz olur.
Yayın bilinci yoktur: O okçunun elinin ve arzularının bir uzantısıdır. Öldürmeye ya da düşünmeye hizmet eder. Bu yüzden her zaman amacınızı net olarak belirleyin.
Yay esnektir ama yine de onun da sınırları vardır. Kapasitesinin ötesinde herhangi bir girişim onu kıracak ya da onu tutan elleri tüketecektir. Bu durumda yayın yanı sıra kendi bedeninizden de size verebileceğinden fazlasını talep etmeyin. Ve unutmayın, bir gün yaşlılık zamanı gelecek -bu bir lanet değil bir nimettir.
Yayı zarifçe gerin, her iki tarafın da kendine düşen payı gerektiği biçimde yapmasını sağlayın, enerjinizi boşa harcamayın. Bu sayede yorgun düşmeden pek çok ok atabilirsiniz.

      Ok sizin niyetinizdir. Yayın gücünü hedefin tam ortasına bağlayan araçtır.
Niyetimiz her zaman son derece net, açık ve iyi dengelenmiş olmalıdır.
Ok bir kez yaydan ayrıldı mı artık asla geri gelmez, bu yüzden sürece müdahale etmek -oka yön verecek hareketler doğru ve düzgün olmadığında- sırf ok gerilmiş ve hedef bekliyor diye eski kafalı bir şekilde hareket etmekten daha iyidir.
Sizi durduran tek şey hedefi tutturamamak korkusu ise bu durumda niyetinizi açıkça göstermekten çekinmeyin. Doğru hareketleri yerine getirin ve elinizi açıp yayın telini bırakın, gerekli adımları atarak girdiğiniz mücadele ile yüzleşin. Hedefi vurmayı başaramasanız bile bir dahaki sefere daha iyi nişan almaya muktedir olacaksınız.
Eğer hiç risk almazsanız bir dahaki sefere neleri değiştirmeniz gerektiğini asla bilemezsiniz.
      Hedef ulaşılmak istenen amaçtır.Sizin tarafınızdan belirlenir. İzlenen yolun güzelliği de işte burada yatar: Asla bahaneler uydurmaya ya da rakibinizin daha güçlü olduğunu söylemeye hakkınız yoktur. Çünkü hedefi seçen sizsiniz ve tüm sorumluluk size ait.
Eğer hedefinizi bir düşman olarak görürseniz belki iyi bir atış yapabilirsiniz ama kendinizi geliştirmeyi asla başaramazsınız. Tüm hayatınız boyunca okunuzu, kağıttan ya da tahtadan yapılmış, anlamı olmayan şeylerin ortasına atmaya çalışırsınız. Ve diğer insanlarla bir araya geldiğinizde hayatta hiç ilginç ya da heyecanlı bir şey yapmadığınızdan yakınırsınız.
İşte tam da bu yüzden bir amaç belirlemeniz gerekir, ona ulaşmak için elinizden gelenin en iyisini yapmalı, ona saygıyla ve önemseyerek bakmalısınız: Onun sizin için anlamını ve onun için ne kadar çaba, eğitim ve sezgi harcadığınızı iyi bilmelisiniz.
Hedefinize nişan alırken sadece ona odaklanmayın, onun çevresinde olup biten her şeyi de görün; çünkü ok fırlatıldığında, rüzgâr, ağırlık, uzaklık gibi kolay kolay hesap edemeyeceğiniz etkenlerle karşılaşacaktır.
Bir amaç sadece insan ona ulaşmayı hayal edebildiği sürece vardır. Onun varlığını gerçek kılan insanın tutkusudur, aksi takdirde amaç ölü bir şey, uzak bir hayal, tatlı bir düş olur.
Ve tıpkı niyetin bir amaca ihtiyaç duyduğu gibi, amaç da bir insanın niyetine ihtiyaç duyar. Çünkü varlığına anlam veren şey budur; bu sayede o artık sadece bir düş değil, bir okçunun dünyasının merkezidir.

Paulo Coelho

5 Haziran 2014 Perşembe

Batı Sanat Tarihi Ders Notları-6

Barok( Barocco)
Portekizce inci anlamına gelir.
Şekilller tam geometrik ifade edilmez. 
17. yy da İtalya' da başlar.
Duygular ön plandadır.Zıtlıklar, patlamalar,esrarengizlik, bilinmezliğin ön planda olduğu dönemdir.
   
   Barok üslubunun özellikleri:
Barok üslubu ışık gölge özelliğini taşır.( Işık- gölge üslubudur.)
Derinlik üslubudur.( Gözleri derinlere çeken unsurlar vardır. )
Açık üsluptur. ( Geometrik kavramlarla ifade edilmez. Farklı biçimler yaratılır.)
Tiyatral davranışlar vardır.
İlk bakışta anlaşılmaz.
Birlik üslubu vardır, parçalanamaz.
  
  Mimari: 
Giriş cephesi diğer cephelerden mutlaka farklıdır. Girintili çıkıntılı duvarda vardır. Duvarlarda süslemeler ve balkon bu dönemde çoğalmıştır. İçeride elipsoid yapılar vardır. Helezonik ve iki yönlü merdivenler vardır.
 
  Resim : 
    Bernini: Heykeltıraş, mimar. Heykellerinde mermer kullanır.


 Azize Teresa' nın Vecdi: Barok üslubudur. Mermer, Bernini.
Bernini' ye sipariş verilir. Azize Teresa' yı araştırırken Azize' nin rüyasından etkilenerek bu eseri ortaya çıkarıyor. Taş bir kütle üzerine yerleştirilmiştir figür. Başı arkaya doğru eğilmiş, gözleri kapalıdır. Figür  ''S'' çizer. Kumaş kıvrımları ince işlenmiştir. Azize' nin ayak ucunda arkasında bir melek figürü Azize' ye saplanmış oku çıkarmıştır. Arka planda kabartmalar vardır. Çünkü bu heykel mimari yapının içine sonradan yerleştirilmiştir. Bu nedenle sanatçı Kabartmalar üzerine altın rengi ışın şeklinde çubuklar yerleştirmiştir.

 

 Apollon İle Daphne: Bernini ,barok, mermer. Dafne kendini tanrılara adamıştır. Apollo' nun gözü gözü Daphne' dir. Apollon Daphne' yi yakalayacağı zaman Daphne defne ağacına dönüşür. Sanatçı bu miti heykele uyarlamıştır.

  Caravaggio: (1571-1610). Gerçekçidir. Sanatçının gerçekçiliği İnsanları model olarak kullanıp olduğu gibi yansıtmasıdır. Caravaggio tarzı denen bir üslup yaratmıştır. Arka planda koyu bir boşluk, gölgeler içinde kaybolan renkler, ön planda kaynağı belli olmayan ışık kaynağı , ışığın olduğu alanlardaki en belirgin özellik beyazın varlığıdır.

  İsa' nın Çarmıha Hazırlanması: Caravaggio, barok, yağlıboya

  

  Galyat'ın Başını Tutan Davut: Caravaggio, barok. Sanatçı Golyat'ın başı olarak kendi yüzünü kullanmıştır. Arka planda koyuluk vardır.



Baküs: Şarap tanrısı. Baküs oturur. Elinde zarif hareketlerle bir kadeh önünde natürmort bir kompozisyon vardır. Beyaz giydirmiştir.

  Velazquez: Mitolojik, tarihi konular ve portre çalışmaları yapmıştır. İnsanların ruh halini betimlemeye çalışmış ve başarılı olmuştur. Saray ressamı olmadan önce sıradan insanların hayatından kesitler resmetmiştir.. Lekesel çalışmıştır. Fırçasını boyaya batırır, tual üzerine küçük dokunuşlarla çalışır.
                      Caravaggio tarzını benimsemiştir. Gül kurusuna çokça yer verilmiştir. Arka plandaki koyu boşluğa nesneler yerleştirerek gözü derine çeker.



Sevilla ( Sevil Sucusu): Sırada insanların sıradan hikayesi gibidir. Diyagonal hatlar mevcuttur. Arka plan koyudur. O koyu boşlukta bir figür vardır.


Yemek: Herhangi bir handa günlük hayattan bir yemek sahnesidir. Anlık bir hareket vardır. Fotoğraf gibidir. Üç figür vardır. Arkadaki koyu planda bir pelerin ve şapka asılıdır. Gözü derine çeker.


Prens Philip: Diyagonal hatlar vardır. Prens kendi odasındadır. Koltukta bir köpek yer alır.  Arka planda koyu boşluk yerini alır. Lekesel çalışmıştır. Kıyafetlerde ve saçlarda ayrıntıya girmemiştir.


Nedimeler: Sanatçının en tanınmış resimlerinden biridir. Diyagonal hatlar bu resimde de vardır.
                 Sarayda bir resim atölyesi, merkezde etrafında nedimeler olan küçük kız yer alır.Pencere önünde köpek ve cüceler vardır. En geride açık bir kapı ve bir figür, duvarda ayna ve yansımalar( aynada kral ve kraliçe) Resimde iki ışık vardır. Biri pencereden, diğeri de arkadaki kapıdan gelen ışıktır. Sanatçı ilk defa kraliyet ailesiyle aynı karede yer almıştır.

Jan Vermeer: Yaşadığı dönemde sıradan bir ressamdır. Çok az sayıda imzalı eseri vardır.




The Little Street: ( Küçük Sokak) Resimlerinde inci grisi, mavi ve sarıya sıkça yermiştir.



 Süt Boşaltan Kadın, Barok. Yukarıda bir pencere , iki diyagonal hattın kesişiminde sakin, anlık hareketini yansıtan bir kadın vardır. Işığın kaynağı bellidir ve bu kez figür dışında nesnelere de ortama da verilmiştir.